Yakıcı Sıcakta Hac: Mekke ve Medine İzlenimlerim | Ahmet Kuru

Bu sene haziran ayı başında ifa edilen hac ibadeti sırasında 1.300 kişi hayatını kaybetti. Geçmiş yıllarda da izdiham gibi sebeplerle hac sırasında trajik ölümler yaşanmıştı. Bu seneyi farklı kılan nokta ölümlerde yakıcı sıcakların en önemli etken olması. Sıcaklar nedeniyle bu kadar büyük bir vefat sayısı en son 1985 yılında meydana gelmişti. Sıcak riski bilinmesine rağmen 1,8 milyon Müslüman bu sene hac yaptı.

Ben de bu yıl Amerika’dan seyahat ederek hac ibadetini yerine getirdim. Haccın manevi ve sosyal yönlerini yaşadım. Uluslararası medya bu seneki hac ile ilgili haberlerde trajik ölümlere odaklansa da haccın birçok farklı boyutu vardı. Hac hem manevi bir seyahat hem de farklı kültürlerden gelen Müslümanlarla aynı ümmetten olma duygusunu derinleştiren bir tecrübe. Manevi ve sosyal deneyimlerin ötesinde, hacılar arasında konuşulan bir konu da Suudi Arabistan hükümetinin icraatları, özellikle de Mekke’nin tarihi dokusunu tahrip etmesi idi.

Manevi boyut

Haccın üç temel rüknü ihrama girmek, Kabe’yi tavaf ve Arafat’ta dua. İhrama giren erkekler tevazuyu ve eşitliği temsil eden iki parça dikişsiz beyaz elbise giyiyorlar. Kadınlar ise elbise seçiminde çok daha serbestler. Kabe’nin tavafı sırasında haremlik-selamlık ayrımı yok; kadınlar ve erkekler yedi kez dönerek birlikte tavaf ediyorlar. Müslümanlar için hayatları boyunca günde beş defa yöneldikleri Kabe’yi görmek ve–-mümkünse—ona dokunmak çok eşsiz bir tecrübe.

İnsan haccın her anında dua, tövbe ve tefekkür ile meşgul olma imkanına sahip olsa da bu konuda en önemli an Arafat’taki dua. Bu dua o kadar önemli ki Hz. Muhammed (sav) namaz için bile onun bölünmesini istememiş—öğlen ve ikindi namazları erken cem edilerek duaya başlanıyor ve akşam namazı yatsı ile birleştirmeye erteleniyor.

Hac fiziki olarak zorlu bir imtihan. Mina’da çadır kamplarda dört gece ve Müzdelife’de açık alanda bir gece uyunuyor. Müzdelife, Mina, Cemerat (şeytan taşlanan yer) ve Kabe arasında yürünüyor. Hem bu yürüyüşler hem de Kabe’deki ritüeller toplandığında kilometreler tutuyor. Benim Mekke’de on günde yürüdüğüm mesafeyi telefonum 130 kilometre olarak hesapladı. Bu yılki aşırı sıcaklar bu yürüyüşü daha da zor hale getirdi.

Ümmetin farklı renkleri

Hac dünya çapında 2 milyar Müslümanın ırki ve sosyoekonomik açılarından çeşitliliğini yansıtıyor. Bu konuda Amerikalı siyahi aktivist ve entelektüel Malcolm X (1925-1965) meşhur bir örnek. Malcolm X’in 1964’teki haccı onun siyah milliyetçiliği terk ederek, tüm ırkları kucaklayan ana akım İslami düşünceyi benimsemesine yol açmıştı. Malcolm X hacdan Amerikalı takipçilerine yazdığı mektupta beyaz hacılarla olan etkileşimini anlatmıştı: “Burada her renkten Müslümanlar var. … Mavi gözlerine baktığımda beni de kardeş olarak gördüklerini görebiliyordum, çünkü Tek Tanrı’ya (Allah) olan inançları ‘beyaz’lığı akıllarından kaldırmış.”

Malcolm X bu önemli mektubuna ilginç bir şekilde Türkiye ile başlamıştır: “Şu anda burada Arabistan dışından 226.000’den fazla kişi bulunmakta. En büyük kafile–600’den fazla otobüsle yaklaşık 50.000 kişi– Türkiye’den geldi. Bu, Batılıların Türkiye’nin İslam’dan uzaklaştığı yönündeki propagandasını çürütüyor.”

Malcolm X’in haccından 60 sene sonra, bu yıl çeşitli İslami kelam ve fıkıh mezheplerinin uygulandığı 180 değişik ülkeden Müslümanlar hacca geldi.

Mezhepler arasında hac ritüelleri arasında önemli bir fark olmadığı için hacıların Sünni, Şii veya İslam’ın diğer yorumlarını takip ettiklerini anlamak zordu. Ben ABD, Norveç, Finlandiya, Arnavutluk, Türkiye, Mali, Hindistan, Malezya ve Endonezya’dan gelen hacılarla—hangi mezhepten oldukları konusunda herhangi bir fikrim veya merakım olmadan—sohbet etme imkanı buldum.

Mekke’nin yıkılan tarihi dokusu

İslam alimleri genellikle hacıların kişisel ibadet ve ritüellere odaklanmalarını teşvik etmekteler. Ancak bu hacıların eleştirel tespitlerde de bulunmasına engel olmuyor. Hacda insanı en çok rahatsız eden noktalardan biri Mekke’nin tarihi dokusunun tamamen yok edilmiş olması.

İngiliz Müslüman entelektüel Ziauddin Serdar 2014 yılında yayınlanan kitabında bu konuyu çok detaylı olarak ele almıştır. Beş yıl yaşadığı Cidde ve Mekke’deki gözlemlerine dayanan Serdar, Suudi hükümetinin Mekke’deki tarihi mezarları, türbeleri ve diğer binaları nasıl yok ettiğini ve bunların yerini oteller ve AVM’ler ile doldurduğunu anlatır. Bilali Habeşi Camisi’nin yerine Hilton oteli, Hz. Hatice’nin evinin yerine ise umumi tuvalet yapıldığını aktarır.

Suudi hükümetinin Kabe’nin etrafına doldurduğu binaların en yükseği, dünyanın dördüncü en yüksek binası olan Saat Kulesi. Kutsal Kabe’yi gölgede bırakan bu kule oteller ve alış-veriş merkezi içeriyor. Kabe’nin hemen yanında olmasına rağmen AVM kısmında ezan duyulmayacak şekilde ses yalıtımı yapılmış durumda.

Suudilerin Mekke’deki tarihi binaları yok etmesi, Vehhabi inancındaki “insanlar Allah dışında tarihi imgelere kutsiyet affediyorlar” korkusuna dayalı. Bu anlayışın sonucunda Mekke’de Kabe dışında hiçbir tarihi yapı bırakmamışlar. 

İlginç olan son yıllarda veliaht prens Muhammed bin Salman’ın başlattığı reformların bir sonucu olarak Suudi hükümetinin yönünü aksi istikamete çevirmiş olması. Hem Mekke’de hem de Medine’de yeni açılan müzeler gördüm ve Suudi Arabistan’ın diğer şehirlerinde tarihi eserleri kullanarak turizmi canlandırma projeleri olduğunu öğrendim.

Suudi Arabistan’daki reformları uygulayan kraliyet idaresi Vehhabi ulemayı marjinalleştirmeyi ve radikal görüşlerini budamayı hedefliyor. Bu değişimin bir örneğini Medine’de Mescid-i Nebevi’de Cuma namazı kılarken gördük. Cuma hutbesini okuyan imam –Vehhabi imamların hutbede ısrarla tekrarladıkları– bidat hadisini okumadı: “Tüm bidatler (yenilikler) dalalettir (sapkınlıktır) ve tüm dalaletler Cehennem ateşindedir.”

İnsan haccın manevi boyutuyla meşgulken Suudilerin yaptığı reformlara pek de önem vermiyor; “gölge etme, başka ihsan istemez” diyor. Hac insan hayatında önemli bir manevi tecrübe. Ve bu kişisel deneyim ilginç bir şekilde çok farklı kimliklere sahip Müslümanlarla beraber yaşanıyor. Hac ümmetin ırk, etnik kimlik ve sosyoekonomik açılardan çeşitliliğini ortaya koyuyor. Ve bu sene olağanüstü sıcaklar bile buna engel olamadı.

Bu yazının İngilizce versiyonu The Conversation‘da yayınlanmıştır. Arapça, Endonezce, Fransızca ve İspanyolca’ya da çevrilmiştir.

Yazdır
Scroll to Top