Neo-Selefiliğin Anatomisi | Özgür Koca

Selefilik gerek Sünni çoğunluklu ülkelerde, gerekse Avrupa ve Amerika’da Müslümanlar arasında etkisini hızla artıran bir ideoloji. Çöküş dönemlerinin hayal kırıklığını, hırçınlığını ve aceleciliğini kanalize edebilen bir ideoloji olduğu için bir medeniyet krizi yaşayan İslam dünyasında son zamanlarda epey başarılı oldu. Arkasındaki parasal destek,  dünya siyasetinin gerginliği, İslam dünyasındaki karışıklığı vs. düşünülünce bu ideolojinin daha da yayılma ihtimali bir hayli güçlü.

Sadece radikal yapılar değil, kendisini ılımlı gören gruplar bile farkında olsunlar veya olmasınlar Selefiliğin artan etkisi altındalar. Bu açıdan Selefilik bir mezhepten daha çok mezhepler arası geçişken bir zihin durumuna benziyor. Siyasal İslam’dan tarikatlara uzanan çizgide karşınıza çıkabilecek bir kafa yapısı bu. Şiddete bulaşmış gruplar içinde sıklıkla gözlemlediğimiz ama son derece barışçıl hareketler içinde de bulabileceğimiz bir düşünce tarzı. Bu özelliklerinden dolayı ona bir ideoloji demeyi tercih ediyorum.

Dolayısıyla burada yapacağım eleştiriler bir gruba ve devlete yönelik değil. Bir ideolojinin eleştirisini yapıyoruz. Kendisini Selefi olarak tanımlayanlar arasında çok iyi insanlar olabilir. Ama bu bir ideoloji olarak Selefiliğin problemleri üzerinde düşünmekten alı koymamalı bizi.

Peki neden Selefiliğin yayılması hususunda endişelenmeliyiz? Selefi ideolojinin kendini ve dünyayı okurken yaslandığı temel argümanı şu: “Din bizi zirveye çıkardı, şimdi aşağılardayız, dinin özünü terk ettiğimiz için oldu bunlar, o halde öze, yani Selef’e, geri dönmeliyiz.” Burada “Selef” ile kast edilen genelde Müslümanların ilk üç neslidir.

Bu, görüldüğü gibi, her mezhepten insanın tekrarlayabileceği bir argüman. Problemi ve çözümü bir kaç satırda ifade edebiliyor. İlk bakışta ikna edici de görünüyor. Selef’e saygısı olan bir Müslüman bu argümanı kolay kolay sorgulayamaz. Öte yandan bazı haklı tarafları da var. Size İslam siyasal ve entelektüel tarihine kritik olarak yaklaşma imkanı veriyor. Kişi kültü ve tevhide aykırı davranışları sorgulamaya teşvik ediyor. Buraya kadar iyi…

O halde problem ne? Bu temel kabul bir takım pratik ve teorik sonuçlara götürüyor bizi. Ve bu sonuçlar İslam dünyasının krizini, çözmek bir yana, daha da derinleştiriyor. Bazılarını sıralayalım.

1- Geleneğin reddi: Selefi çevrelerde genel olarak görülen bir tavır kelam, tasavvuf, ve felsefe gibi İslam entelektüel ve manevi geleneğinin bir parçası olan ilimlerin toptan reddidir. Çünkü onlara göre “Selef” bunlarla uğraşmamıştır. Bu alanlara giren İslam geleneği fena halde özden sapmıştır. Felsefe kafa karıştıran bir icad, kelam tehlikeli, tasavvuf bidat üreten bir uydurmadır. Bu aşırı tavrın bir sonucu olarak Selefilik gelenekten uzaklaştığı için geleneğin ilmi birikiminden de uzaklaşır. Bu da kaçınılmaz bir sığlaşma ile neticelenir. Din ile alakalı konuşmalarımızın modern dönemde bu kadar sığlaşmasında işte bu zihniyetin etkisi vardır.

2- Kültürün reddi: Selefilik genel tavrı itibariyle Hicaz-Necid kültürü dışında İslam’ın tekrar yorumlanmasına karşı hazımsızdır. Türk, Kürd, Afrika, Pers, Indo-Pak, Çin vs. kültürlerinin ürettiği yorumları eksik olarak görür. İslam’ın farklı topraklarda o toprağın ihtiyacına göre yorumlanmasını kaçınılmaz bir ihtiyaç olarak değil Selef’e ihanet olarak görür. Dolayısıyla yerel kültürü ya küçümser ya reddeder. Yüzyıllardır yerel kültürü de göz önüne alarak yapılan sentezlerin geçersizliğini iddia ederek gerginlik üretir. Afganistan’da binlerce yıldır var olan ve oradaki Müslüman varlığına rağmen dokunulmayan Buda heykellerinin hoyratça yok edilmesi işte bu kültür karşıtlığı ile irtibatlıdır.

3- Aklın reddi: Akıl söz konusu olduğunda Selefi ideoloji için genel tavır şudur: “Onlar nasları akıllarına arz etmezler. Akıllarını naslara arz ederler.” Çünkü akıl saptırıcı bir alettir. Akıl kendini iptal etmeli ve özellikle metin karşısında sorgulayıcı bir tavır içine girmemelidir. Bu açıdan Selefilerin tevil (yorumlama) ve kıyas (karşılaştırmalı akıl yürütme) gibi metotlara karşı derin bir alerjileri vardır.

Benzer şekilde ilmi de sadece bazı bilgilerin nakli olarak anlarlar. Yani din, Selefilik için, nakil ve rivayetten ibarettir. Gerisini “atın gitsin!”dir. Akıl ile nakil arasında bir uzlaşma manasızdır. Uzlaşı arayışı iman eksikliğinin göstergesidir. Hem aklın haddine mi düşmüştür…

Öte yandan Selefi alim Abdullah ibn Bāz’ın da dediği gibi, “din çok basittir.” Boşu boşuna kompleks hale getirilmemelidir. Akli sorgulamalar bu çok basit yapının gereksiz yere kompleksleştirilmesi sonucunu doğurur. Dolayısıyla anlaşılmayan, kafaya takılan mevzularda aklın şalterini indirmeli ve suları bulandırmamalıdır. Zinhar zor sorular sorulmamalıdır. Böyle sorular soran felsefe, teoloji, sosyal ve siyasal bilimler gibi disiplinlerden uzak durulmalıdır.

5- Bilim ve Doğa: Selefi ideoloji için problem kainattan ve akıldan uzaklaşma değil Selef’ten uzaklaşmadır. Kainat üzerinde sistematik bir şekilde düşünülmeyen bu epistemik mahallede bilim marjinal komşu olarak kalmaya mahkumdur. Bu açıdan bu ideolojinin hakim olduğu topraklarda bilimsel gelişme çok büyük ihtimalle olmayacaktır. Yanlış anlaşılmasın… Teknolojik tüketim pekala olabilir. Ama bu kafa yapısının bilimin üreten tarafında olması fevkalade zordur.

6- Mezheplerin reddi: Selefilik kendini Ehli Sünnet’in özü ve has kısmı olarak tanımlar (Ehl-i Sunnet-i Hassa). Böylelikle kendini İslam’ın merkezine yerleştirdiği için diğer mezheplere karşı üstten bakan, negatif ve dışlayıcı bir tutum içindedir. Şiilik ve Mutezile gibi mezhepler sert tavırlarla red edilir. Eşarilik ve Maturidilik gibi tarihsel kabul görmüş mezhepler ya red edilir ya da bir geçiş dönemi mezhebi olarak tolere edilir. Bu da asırlarca bir mezhep çeşitliliğini içinde barındırmış olan Sünniliğin altının oyulması ile sonuçlanır. Garip bir şekilde Sünniliğin sahip çıkageldiği bir ideoloji olan Selefilik, bizzat Sünni koalisyonun altını oymaktadır. Bu da Pakistan ve Endonezya gibi yayıldığı yerlerde mezhepler arası gerginliğe neden olur.

Selefilik ideolojisinden ilham alan bazı terör örgütlerinin kendi dindaşlarına neden bu kadar kızgın olduklarının sebebi de burada aranabilir. Diğer mezheplerin tarihsel süreçte geliştirdikleri uzlaşıcı tutumlarını bir gevşeklik ve taviz olarak tenkit eden bu ideolojinin perspektifinden bakanlar için, birincil problem Müslümanlardır. Öte yandan bu ideoloji ana argümanı itibariyle başkası hakkında hüküm verme özgürlüğü verir size. “Ey Müslümanlar özden saptınız” diye haykırırsınız umarsızca.

7- Sanatın reddi: Dinler genel olarak içine girdikleri toplumlarla onların kabul ettiği sanat formları vasıtasıyla ilişki kurar. Bu açıdan İslam kültürü içinde mimariden müziğe değişik sanat formları üretilmiştir yüzyıllar boyunca. Şimdilerde de Batı dünyasında yaşayan Müslümanlar sinemadan hip-hop’a değişik sanat formlarını kullanmaktadırlar kendilerini ifade etmek için. Selefi ideoloji için son derece basit bir şekilde ilk nesiller böyle şeyler yapmadığı için bunlar red edilmelidir. Bu hususta gelenek içinde çeşitlenmiş görüşlerin de bir önemi yoktur.

8- Kadın hakları: Selefi ideoloji yukarıda değindiğim gibi temel argümanı itibariyle kültürün etkisini red ettiği için, diğer kültür formları içinde kadın haklarının daha eşitlikçi ve özgürlükçü ele alınmasına da direnç gösterir. Çünkü kadının –İslam’ın iyileştirici etkisine rağmen– ikincil olduğu bir tarih dönemini idealize etmektedir. Arap Yarımadası kültürünün bu husustaki katı muhafazakarlığını mutlaklaştırır ve evrenselleştirilmek ister. Selefi ideolojinin hakim olduğu yerlerde kadın hakları konusunda bir mesafe almak çok zordur. Belki bazı göstermelik jestler olabilir.

9- Hırçınlık: Selefilik temel kabulü itibariyle içinde bulunduğu zamandan bir rahatsızlık duyar. Kafasında kristalize ettiği bir geçmişe kaçmak ister. Ama bu gerçekleşmeyecek bir özlem olduğu  için realite kendini dayattıkça o daha da kızar. Devamlı dünya tarafından yalanlandığı için hırçındır. Basitleştirme çabası hayatın kompleksliğine çarptığı için tatminsizdir. Bu aynı zamanda nihilizm demektir. Diğer püriten akımlar gibi Selefi ideoloji ya şiddet üretmek ya da içine kapanmak mecburiyetindedir.

10- Kuralcılık: Selefi ideoloji –bazı istisnaları olmakla beraber- dini legal düzleme indirgemek zorunda hisseder kendini. Çünkü dinin kelami, felsefi ve tasavvufi boyutunu reddeder. Bu alanlar dine manevi ve entelektüel derinlik katan şeylerdir. Bunun sonucunda elinizde yalnız dinin zahiri ve kuru ritüelleri kalır. Bu da kaba ve tutarsız bir kuralcılık ve şekilcilik demektir.

11- Tartışmanın zorluğu: Bu ideoloji ile tartışmak da zordur. Bunun bir kaç sebebi var. Birincisi, biraz itiraz ettiğinizde hemen bid’at ve tekfir damgası yiyebilirsiniz. Ya da gizli bir Şii, Mutezile, Oryantalist, hain vs… olabilirsiniz.

İkincisi, söylemi itibariyle kendisini üstte konumlandırır. Yani Selefi ideolojinin temel varsayımını kabul ederseniz (problemin kaynağı Selef’ten uzaklaşmak, sorunun çözümü Selef’e geri dönmek) tartışmaya bir basamak aşağıda başlamışsınızdır. Bunun için önce bu varsayımı red etmelisinizdir. Bunu yapmak cesaret ister. Herhalde bunun için Sünnilik içinde diğer hareketler Selefi düşünceye karşı mahcup bir tavır içindedirler.

Üçüncüsü, Selefilik bizzat isimlendirme vasıtasıyla muhatabını baskı altına alır. Kendinizi Selefi olarak nitelendirirseniz muhatabınızı Selef’e saygısından dolayı psikolojik bir baskı altında tutarsınız. Bunu aşmanın yolu bu ideoloji mensubuna “Selef’in onun anladığı anlamda Selefi olmadığını” hatırlatmaktır. Gerçekten de Selef’in din algısı Kuran ve hadislerin yanında aklı, toplum menfaatini ve tecrübeyi de içine alırdı. Bu bağlamda Hz. Ömer’in uygulamaları ve yine Selef’ten olan, akla yaptığı vurgu ile bilinen Kufe ekolünün kurucusu İbn Mesud gibi örnekler hatırlanabilir.

12- Tutarsızlık: Bu ideoloji ilginç bir şekilde başkalarını Kur’an ve Sunnet’i olduğu gibi değilde yorumlayarak anladığı için suçlarken kendisinin de aynen onlar gibi bir gözlemci ve yorumlayıcı olduğunun farkına varmaz. Bizzat aklın doğası üzerinde düşünmediği içindir bu. Yorumladığının farkında olmayan bir yorumlama hareketi olarak kalır.

Sonuç

Selefilik akıl, bilim, hoşgörü, kültür, sanat, kadın hakları gibi değişik konularda çok sayıda Müslümanın dünya görüşünü olumsuz etkilemişe benziyor. Bu ideoloji ile mücadele etmenin yolu akla, bireye, bilime, ve çoğulculuğa vurgu yapmak gibi duruyor. Bunu da büyük bir özgüvenle yapmak gerekiyor. Bu ideolojiye karşı mahcup ve alttan alan tavır çok işe yaramıyor.

Aynı zamanda gelenek içindeki özgürlükçü, akla layık olduğu kıymeti veren, bireyi topluma feda etmeyen, sanata saygılı, katılımcı ve eşitlikçi söylemlerin tekrar gündeme getirilmesi, halka mal edilmesi, ve tabii ki modern bağlam içinde tekrar yorumlanması gerekiyor. Yani geleneğin gücünü arkanıza alarak, çağınızı anlayarak, ve büyük bir özgüvenle Selefi ideolojinin karşısında durmanız gerekiyor.

Yazdır

Scroll to Top