Modern dönemdeki Müslümanların sorunları salt dinin nasıl yorumlanacağı ile ilgili değildir. Bunlar kadar önemli bir konu da çağdaş Müslümanların zihinlerinde nasıl bir tarih algısı olduğudur. Her toplum için tarih algısı fevkalade önemlidir ancak bunun kadar önemli olan toplumların geçmişleri ile gireceği ilişkinin niteliğidir.

Kısaca özetlemek gerekirse modern Müslüman toplumlar tarihleri ile müzakereci bir ilişki içine girememekte daha çok kutsayıcı bir ilişki içine girmektedirler. Her insan grubunun geçmişinde iyi ve kötü anılar vardır. Bir tarih okuması, her iki kümeyi de müzakereci biçimde günümüzden bakarak yorumlamalıdır. Tarihinden utanmak yahut tarihini kutsamak isabetli bir tarih okuması değildir ve ilgili toplum için büyük sosyal ve siyasi sorunlar doğurur.

İki nedenden dolayı çağdaş Müslümanlar tarihlerini kutsadılar. Bunlardan birisi Batı karşısındaki geri kalmışlık kompleksiydi. Bu kompleks nedeni ile Müslümanlar, parlak bir geçmişleri olduğunu hatırlayıp ona sığındılar. İkinci neden ise, çağdaş Müslümanlar, şimdi yaşadıkları sorunların bütün cevabını geçmişte bulacaklarını düşündüler. Bu iki faktörün etkisi ile hızla kutsal bir tarih kurgusu ortaya çıktı.

Ne var ki, kutsal tarih kurgusu modern Müslüman toplumlarda iki büyük sorun kümesi doğurmaya başladı. İlk olarak, sanılanın aksine Müslümanların bazı sorunlarının çözümü için tarih içinde çareler barındırmıyordu. İkincisi, tam aksine, bazı sorunların bizzat kaynağı tarihte yaşanan bazı olaylardı.

Kutsal tarih kurgusunun türlü olumsuz sonuçları uzun bir tartışma gerektiriyor. Bu yazı ise kutsal tarih kurgusunun oluşumuna çok iyi bir örnek olan “Kardeş Katli Olayını” tartışmayı amaçlıyor. Bu örnek olay üzerinden yapılacak bir tartışma tarihin kutsanarak kurgulanması ve anlaşılması sorununa ışık tutmaya yardımcı olabilir.

Kardeş Katli Uygulaması Nedir?

Kardeş katli, kısaca siyasal istikrarsızlığı engellemek amacı ile tahta geçen padişahın kardeşi, oğlu, amcası gibi gelecekte siyasi iktidar talep etmesi muhtemel kişileri öldürtmesidir.

Uygulamanın pratikte nasıl olduğunu anlatmak için çeşitli örneklere bakalım: Fatih Sultan Mehmed örneğin rivayetlere göre 7 aylık kimi rivayetlere göre 3 yaşında yahut 7 yaşında olan Şehzade Ahmed’i – yani kendi kardeşini—öldürtmüştür. Fatih Şehzade Ahmet’ten başka kişileri de öldürtüyor. Sultan III. Murat ise beş kardeşini öldürtmüştür. Sultan III. Mehmet ise 19 kardeşini öldürtmüştür. Bu öldürülenlerden bazıları kundakta süt emecek kadar küçüktüler. Kimi rivayetlere göre bu esnada hamile bazı cariyeler de karınlarında ileride taht üzerinde iddiada bulunacak şehzadeler taşıdıkları için boğdurulmuştur. Farklı bir uygulama olarak ise II. Murat amcasını öldürtmüştür. Yavuz Sultan Selim ise beşten fazla şehzadeyi öldürtmüştür. Kanuni Sultan Süleyman da beş kadar genç şehzadeyi öldürtmüştür.

Çoluk çocuk yaşta insanların öldürülmesinin temel gerekçesi şudur: Bu çocuklar ileride taht üzerinde iddiada bulunacaklardır ve bu kargaşayı şimdiden engellemek için öldürülmeleri meşrudur. Buna göre örneğin 3 aylık bir bebek büyüyüp siyasi istikrarsızlığa neden olacağı için öldürülebilmekteydi.

Tartışma

Kardeş katli örnek olayına iki türlü yaklaşılabilir: Modern tarih yazımı açısından ve İslami açıdan. Şimdi sıra ile bunları kısaca ele alalım.

Modern Tarih Yazımı Açısından: Buna göre her toplumu kendi çağının özelliklerine göre incelemek gerekir. Dolayısıyla belirli bir dönemde farklı toplulukların yaptıkları bazı şeyler bize bugün itici görünse bile o koşullarda “normal” görülmelidir. Başka bir ifade ile geçmişteki bir toplum bugünün değerler kümesine göre değerlendirilemez. O nedenle bugünden bakarsak itici görünen kardeş katli tarihin belirli dönemlerinde rutin bir uygulamadır. Nitekim, modern tarih yazıcılığı geçmişteki bir toplumu başka bir dönemin normlarına göre değerlendirmeye anakronik yaklaşım olarak isim vermekte ve bunu yanlış görmektedir.

Dolayısıyla modern tarih yazımı açısından kardeş katli açıklanabilir bir olaydır ve dönemin koşullarına göre normal olarak görülmelidir.

İslami Açıdan: Kardeş katline İslami açıdan baktığımızda ciddi bir sorun ile karşı karşıyayız. Böyle bir uygulamanın İslami açıdan makul görülüp görülmemesi için önce içeriğinin dinsel açıdan değerlendirmesine bakmak gerekmektedir.

Kardeş katli örneğinde üzerinde tartışma yapılmayacak bir İslam-dışılık (hatta İslam-karşıtlık) söz konusudur: Somut suç unsurları oluşmadığı halde üstelik suç ehliyeti olmayan kişiler öldürülmüştür. Bunu yapmak için ortaya konulan siyasi istikrarı korumak gerekçesi ise bir vehimdir. Nitekim, konunun bu temel sorununa Türkiye’de dindar çevreler arasında gayet popüler olan Said Nursi de açıkça değinmiştir. Nursi iktidarı paylaşmama kavgasını konu ettiği bir tartışmada kardeş katlini örnek verir: “…hâkimiyetine müdahale tevehhümüyle, bazı dindar padişahlar, halife oldukları halde mâsum evlâtlarını katletmeleri…” Nursi bize şunu söylüyor: Bazı “dindar” padişahlar vehimle masum çocukları katletmiştir. Ortada bir suç unsuru yoktur o nedenle bu iş vehimle yapılmıştır. Nitekim Nursi’ye göre ortada bir “katletme” sonucu vardır, yani bu işi yapanlar katildir. Hal böyle olunca kardeş katli denilen olay, İslam’ın çok temel bir ilkesi ile taban tabana zıtlık içindedir dinsel jargonla yazarsak bu eylem açık bir haramdır.

Bu tartışma bizi şu sonuca götürür: İslamiyet, belirli kurallar getirmiş ve bunların zaman, mekan gibi koşullara göre değişmeyeceğini ilan etmiştir. Buna göre “kardeş katletmenin değişik zamanlarda değişik toplumlarda görülen bir uygulama olarak normal görülmesine” İslami açıdan imkan yoktur.

İslam’da haramlar evrensel kategorilerdir ve haramlara karşı yerellik, zamansallık önermesi yapılamaz.

Daha açık ifade ile İslam, kültürel ve yerel şartların farklılığı ne olursa olsun bazı koyduğu kuralları bağlayıcı kılmıştır. Örneğin hırsızlık İslam’da haramdır. Bazı kültürlerin çeşitli hırsızlık biçimlerinin sosyolojik karşılığı olduğu ve bunun o toplumu ve dönemin koşullarının sonucu olduğunu iddia etmek İslam’a göre kabul edilemez. Toplumlar hangi zamansal, yerel ve kültürel farklılıkları olursa olsun hırsızlıktan vaz geçmelidir.

Bu açıdan bakarsak kardeş katlinin belirli dönemin koşullarının ürettiği bir uygulama olduğu şeklindeki tarih yazımı yaklaşımını İslami açıdan kabul etmek imkanı yoktur.

İslam’da kişi ve Tanrı arasındaki en büyük günah şirktir. Kişiler arası en büyük günah ise başka birini öldürmektir ve Kur’an bunu “bir kişiyi öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir” şeklinde tanımlamıştır. O nedenle tereddütsüz olarak kardeş katli İslam’a göre büyük bir günahtır, haramdır ve bunu yapanlar standart İslam hukukuna göre en büyük günahı işlemişlerdir.

Zaruret Meselesi

Akla gelen diğer konu şudur: İslam’da zaruret haramı helal kılar. Örneğin insan açlıktan ölmemek için normal şartlarda haram olan bir leşi yiyebilir. Peki aynı şey kardeş katli için uygulanabilir mi?

Bu soruya evet demek imkanı yine yoktur. Şöyle ki,

İlk olarak zaruretin mantığı usul gereği hayat kurtarmaktır. Bir insan aç kalmak için leş yiyebilir ancak başka birini öldürüp onun elindeki ekmeği yiyemez. Zaruret, başka birinin hayat hakkını ortadan kaldırmaya cevaz vermez. Yani hayatta kalmak için başkasını öldürmeye kalkmak zaruret ruhsatı değil cinayettir. Bir insanın hayatta kalması için “zaruret var” diyerek başkasını öldürebilmesini düşünmek zaten büyük bir mantık çelişkisi olurdu. Yani birisinin hayatta kalması için başka birisini öldürebileceğini düşünmek alenen safsatadır.

İkinci olarak, zaruret kurala dönüşemez. Mesela açlıktan ölüm tehlikesi geçiren bir toplum şartlar zorladığı sürece leş yiyebilir. Ancak bir zaman sonra “bu yöntem gayet işe yarıyor öyle ise belirli kurallar koyup sürekli bunu yapalım” denilemez. Zaruret her bir sefer ortaya çıkmalı ve her bir sefer ihtiyaç olduğuna kani olunmalıdır. Halbuki kardeş katlinde “bu yöntem epey işe yarıyor öyle ise bir kural koyup bunu sürekli yapalım” denilmiştir. Nitekim, örneğin Osmanlı uygulamasında Fatih Sultan Mehmed ile birlikte bir kural getirilmiş ve “nizam-ı alem için” tahta geçenlerin kardeşlerini öldürebileceği ilan edilmiştir.

Değerlendirme

Somut bir suç unsuru olmadan büyüyünce politik kargaşa çıkaracağı endişesi ile 3 aylık bir bebeğin öldürülebilmesi asgari bir hukuk anlayışına göre “skandal” bir uygulamadır. Ancak bunun başka sonuçlarına da bakmak gerekiyor:

İlk olarak, siyasi bir endişe için çocukları öldürebilen bir devlet geleneği benzer siyasi endişeler için başka her türlü şeyi kolaylıkla yapabilir. Yani bir siyaset düzenine, politik gerekçelerle suç işlemesi ihtimaline binaen çocukları öldürme yetkisi verilirse o düzen başka her türlü şeyi yapmaktan da çekinmez hale gelecektir. Şunu unutmamak gerekir ki 3 aylık bir bebek muhtemelen dünyadaki bütün bakış açılarına göre (İslami, komünist, ateist, sosyalist, Budist, Şamanist, Leninist) masumdur. Bir çocuğu ileride olması muhtemel bir siyasi kargaşanın sorumlusu olarak öldürmeyi meşru görecek bir bakış açısı bulmak gerçekten zor. Muhtemelen, küçük çocukları ileride sebep olacakları şeyler için öldürmek adeti ancak İslamiyet öncesi putperest cahiliye toplumunun bir adeti olarak tanımlanabilir.

İkinci olarak, bu tip uygulamalar İslam’a büyük zararlar vermiş ve din adına akla hayale gelmez şeylerin meşrulaştırılmasını kolaylaştırmıştır. Günümüzde pek çok feci uygulamanın din kullanılarak meşrulaştırılmasının kökeninde kardeş katli gibi bazı tarihsel pratiklerin etkisi büyüktür.

Sonuç

Yazının başında vurgulandığı üzere bir toplumun tarihi ne mükemmeldir ne utanılacak olaylar manzumesidir. En isabetli yaklaşım tarihle müzakereci bir diyalog kurulmasıdır. Kardeş katli örnek olayı toplumların tarihle nasıl bir ilişki kurması lazım geldiği konusunda önemli bir tartışma konusudur. Tarihi kutsamak yahut tarihe maslahatçı açıdan bakmak, özünde masum insanların öldürüldüğü bir uygulamayı din adına sahiplenmek gibi dramatik sonuçlar üretebiliyor. Böylece şaşılacak biçimde toplumun daha dindar kesimleri, kardeş katli gibi uygulamaları daha maslahatçı açıdan bakarak sahiplenmektedir. Yine yukarıda hatırlatıldığı üzere konuya modern açıdan bakarak kardeş katli gibi uygulamaların dönemlerinin tipik durumları olduğu ve bugünden bu olaylara bakmanın doğru olmadığı iddia edilebilir. Nitekim bu yazının amacı “tarihe en doğru şuradan bakılır” demek değildir. Yazının hatırlatmak istediği temel nokta neredeyse bir tabu gibi sorgulanmadan normal kabul edilen bazı olaylarla ilgili aslında ciddi tartışmalar olabileceğidir.

Yazdır